Selam 6 - Sofistike Saldırılar.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 3 Mar 2014 0 yorum
Önceki Yazı :Selam 5 - Akl ve İradeyi Terk Etmek

Allah dediklerinde de sahte, Ahlak dediklerinde de! 


Üstad Hasan Aycın- Yeni Şafak
Bir önceki yazıda toplumun baskı ile sindirilip, akıl ve iradesinin teslim alınmasının toplumu ahmak ve ahlaksız kıldığını, hali hazırdaki İslam toplumlarının bu halden faydalanan rejimler ve gruplar tarafından esir alındığını söylemiştik. 


Modern zamanlarda, durum biraz farklı; toplum, daha sofistike saldırıların muhatabı.
Ortega Y Gasset, 1930 yılında basılmış bulunan “Kütlelerin İsyanı”[i] isimli eserinde Modern zamanları ve demokratik yapıları eleştirirken” bu konuya değiniyor. Uzun alıntılar yapmak yerine meseleyi özetlemeye çalışayım;


“ Geçmiş zamanda toplumun merkezinde din adamları, alimler, ustalar, bilgeler vardı. Toplum onların çevresinde toplanır, karşılaştığı sorunları onlara sorup, kulak verirdi.


Modern zamanlara gelindiğinde, güç/erk sahipleri, medya üzerinden topluma seslenerek “Sizin de aklınız var, siz de düşünebilirsiniz. Sizin de fikriniz sorulmalı, karaları siz vermelisiniz.” diyerek tüm kütleyi/kalabalığı merkeze çağırdı.[ii]

Kalabalık, çağrıya uyup koşup geldi. Gelmişti gelmesine, ancak karar verebilmek için bir “fikri”, bir fikrinin olması için de gerekli olan ilmi veya birikmiş tecrübesi yoktu.

İlmi, tecrübesi ve fikri olmayan kütle, nasıl karar verecekti?

Güç sahipleri “Sorun değil !” dediler. Biz size, ihtiyacınız olan her türlü fikri veririz. Böylece, her sabah gazete ve Tv’ler den insanlara fikirler vermeye başladılar. Bu sayede kütlenin, konu hakkında hiçbir bilgisi ve tecrübesi olmasa da yığınla fikri oldu.

Sabahleyin cebinde, fazladan para bulan bir insan, o paranın oraya kim tarafından konulduğunu merak edebilirken, sabahleyin beyninin içinde “fikir”ler bulan insan, bunu kimin oraya koyduğunu, niçin koyduğunu merak etmedi. Aksine bu fikri kendisinin keşfettiğini var sayarak, müthiş buluşunu başkalarına duyurmak için heyecanla yola koyuldu.

Artık herkesin fark ettiği muhteşem fikirleri vardı. Ve herkes çevresine onları duyurmaya çalışıyordu. Gerçekte herkesin aynı şeyi söylediği, aynı kelimeleri kullandığı fark edilemiyordu. Çünkü, kimsenin kimseyi dinlemeye ihtiyacı yoktu. 

Kainatta bütün olup bitenler veya olması gerekenler hakkında matematiksel “fikirler”e    sahibiz. Bu nedenle duyma melekesini kaybettik. Gerekli tüm fikirlere sahip olanların, başkalarını dinlemeye ihtiyaçları yoktur.

Bu sayede, egemenler, kendilerine muhalefet edebilecek toplumun alimlerini, üstadlarını yani toplumun direnç ve savunma hatlarını kırarken, kendi isteklerini gönüllüce topluma yayan milyonlarca propagandacı buldular.

Bu bir düzenbazlık değil. Çünkü bir düzenbaz faaliyetine zaman zaman ara verir. Ancak bir budalanın uyanması ya da budalalığına ara vermesi mümkün değil. Kütle, kafasının içinde bulduğu harika fikirler ile kendisine hayran olurken,  budalalığından asla şüphe etmez. Kendisini basiret abidesi zan ederek gönül rahatlığı ile fikirlerini başkalarına duyurmak için çırpınır.

“Kalabalığın insanı” dinlemek için değil, ahkam kesmek, beyan etmek, karar vermek için var.”

1930’ların İspanya’sından bu tespitleri yapıp, bu günlere laf söyleyen üstadın ellerinden öpmek gerek.
Her gün Tv, gazete veya Facebooktan ilim (?) devşirip canhıraş bir gayret ile çevresine bu mükemmel fikirleri duyurmaya çalışan kütleler haline geldik.

Herkes kendi sürüsüne ait gazetenin, tv’nin, internet sayfasının geçtiği bilgiyi vahiymiş gibi alıp bu yüce bilgi ile büyüleniyor, pozisyon alıyor.

İnternet sitelerinde, herhangi bir davaya yıllarını vermiş, konusunda onlarca eser yazmış, üstad kabul edilmiş şahısların görüşlerine yapılan yorumlara dikkat edince anlatılmak istenilenin fotoğrafı görünür.

Konu hakkında bir tek kitap bile okumamış, yüzlerce “yüce fikirli” ergen veya ergenliği bitmeyen, “yüce”lerinden aldıkları fikirler ile üstadları hidayete davet edip duruyor. Kesin hükümleri ile anlatılanı anlamadıkları halde eleştiriyor, aşağılıyor. Hakaret, küfür ve tekfir ediyor.  Ne haddi biliyor, ne edebi.

Vahyin, alimlerin, üstadların ve derdi olanların sesi kısılmış, onun yerine medyanın (güç ve iktidar sahiplerinin) sesi konulmuştur. Artık onlara karşı gelmek, itiraz etmek hainliktir. Yoldan çıkmaktır, sapıklıktır, rafıziliktir, mürtedliktir.

Üstadlar, alimler ve ustalardan izzet sahibi olanlar köşelerine/sessizliğe çekildiler. Konuşsalar da dillerine müşteri olan kulak kalmadı.  

Tamahkar olanları kütlenin sesine kulak verip, onlar ne talep ediyorlarsa onu konuşmaya başladılar. Alimlerin ne konuşması gerektiğine ilimden nasibi olmayanlar karar verir oldu. Kütlenin insanı, neyin konuşulması gerektiği fikrini de sabah kafasının içinde bulmuştu.

Kütle, perde arkasındaki güç sahiplerinin kendisine dinle dediğini dinliyor, konuş dediğini konuşuyor, düşün dediğini düşünüyor, bak dediğine bakıyorken asıl devre dışına atılanın bizzat kendisi olduğunu göremiyor fark edemiyor.

İsmet Özel’den girelim araya “Onlar, bize hedefi gösterip saldır diyorlar. Saldırıyoruz.”

Güç sahipleri ise kendi güçlerinin ikamesini ve devamını Allah rızası/kamu faydası olarak sunuyorlar. Halbuki “Benimsenen ve ilan edilen tutumların, tavırların, pozisyonların, iddiaların, hedeflerin hemen hemen hepsi sahte..”
Allah dediklerinde de,
Ahlak dediklerinde de sahte.
Din dediklerinde de sahte,
Adalet dediklerinde de.
Olan olmuştur. İşte halimiz budur.

                                                                                                                                                                                                         Ahmet H. Çakıcı

Sonraki Yazı : Selam 7 - Murdar Gruplar Murdar Zamanlar

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder