Akışkan Gözetim- Özet Zygmunt Baumann

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 Oca 2009 0 yorum
Akışkan Gözetim  - Zygmunt Bauman & David Lyon

Küçük hacimli olmasına rağmen oldukça dolu bir kitap-söyleşi. Daha çok David Lyon’un soruları Zygmunt Bauman’ın cevapları ile ilerleyen söyleşi zihin açıcı, gıdıklayıcı, rahatsız edici sorular-cevaplarla ilerliyor. İmkan bulup okuyanların kapısından boş dönmeyecekleri bir eser diye düşünüyor ve tavsiye ediyorum.
Kitap 7 makaleden oluşuyor. Hemen her bölümden birkaç kelime alıntılayarak kabaca fikri verebileceğimi umud ediyorum.


İlk makale “İnsansız hava araçları ve Medya”;
“.. adına savaş yürütülen ulus için hayat tamamen görünmez olacak (hiçbir savaşanın hayatı İHA lar sayesinde risk altında olmayacak) ve neredeyse hiç sivil zayiat verilmemesi ve politik bedeller ödenememesinden ötürü savaşmanın daha kolay, hatta çok daha cazip olacağı bir sıçrayış yapacaklar.”
(Sosyal medya, face vs üzerine)
“Önceleri görünmez olanın – mahremiyet- şimdilerde kamusal sahnede (esasen Tv ekranlarında ama aynı zamanda yazılı sahnede) ifşa edilmesi gerektiği hatırlanırsa, kendi görünmezliğini(mahremiyetini) önemseyenlerin yadsınmaya, dışlanmaya veya bir suç işlediğinden kuşkulanılmaya mahkum olduğu anlaşılabilir. Fiziksel, sosyal ve ruhsal çıplaklık, günün gerekliliklerindendir.” Equene Enriquez
“…üstelik pazara koymaya, tanımını yapmaya ve satmaya teşvik edildikleri şey bizzat kendileridir.
Bu insanlar Hem mallarının tanıtımcısı hem de tanıttıkları malın ta kendisi. Aynı zamanda hem tüccar ve pazarlama elemanı, hem mal ve hem de gezici satış elemanı konumundalar.”  
“…hem ilişki içinde olmamızı sağlaması, hem de ilişkiden bizi koruması için teknolojiden medet umuyoruz. (Sherry Turkle) Bundan şunu anlıyoruz. Teknoojiden daha çok ve birbirimizden daha az şey bekliyoruz.”
“Facebook’ta Kazandığımız şey “cemaat” değil “ağ”dır….Cemaate ait olmak hiç kuşkusuz daha fazla kısıtlama ve yükümlülük içerse de bir ağa dahil olmaktan çok daha emniyetli ve güvenlidir. Cemaat sizi yakından takip eder ve manevraya çok az yer bırakır. Öte yandan, ağ onun normlarına uyup uymadığınızı umursamaz…”
İkinci makale “Panoptik-Sonrası Olarak Akışkan Gözetim” kitaba isim veren makale bu makale.
Panaptikon ceza evleri için geliştirilen, gardiyanların tüm mahkumları gözetleyebildiği ancak mahkumların gardiyanları göremediği, izlenilip izlenilmediğinden emin olamadığı bir sistemin adı.
Daha önceki çağlarda yöneticiler, kahyalar vasıtası ile sürekli gözetledikleri köleleri çalıştırırlardı. Bu sistemin handikapı köle/işçilerin sürekli baskı ve gözetim altında tutularak onların diğer seçeneklerinin yok edilmesinin büyük çaba ve meşguliyet gerektirmesiydi. Üstelik her an köle/işçilerin isyan edebilme ihtimali maliyeti çok yüksek ara eleman( asker, koruma, kahya, uşak vs ) ihtiyacı gerektiriyordu.
Köle işçi yapısının yerine oturtulan Panaptikon tarzı yapıların mantığı gözetim alanına alınanların faydalı bir biçimde kullanılması değildir. Amaç kontrol edilen kitlenin sürekli gözetim hissi ile güçsüzleştirilmesidir. Gözetim altındakiler kırbaç veya öldürme ile değil ödüllendirme ile sadık kılınır.
Burada kilit nokta arzu uyandırılmasıdır. Toplum sürekli arzu üzerinden kışkırtılıp hırslandırılır. Hırsların yerine gelmesi için sadık ve uyumlu olmanızdan başka bir şey beklenilmez. Eğer Sadık ve uyumlu olmazsanız oyun dışında kalıp “mahrumlar, fakirler, tutunamayanlar, evsizler” arasına atılabileceğiniz tehdit unsuru olarak hatırlatılır. Ve hatta bu “kaybetmişler” sürekli toplumun içinde görünür kılınarak diğerleri korkulur.  Bu yöneticilerin maliyetlerini düşürür. İşçilerin/kölelerin kaçma ihtimalleri yoktur. İşten/hizmetten ayrıldıktan sonra yöneticilere sorumluluk yüklemez. İsyan edip kan dökme ihtimalleri yoktur.
Ancak bu hali ile hala yöneticilerin işçileri ve ara elemanları kontrol ve yönetimleri ciddi bir emek ve maliyet getirmektedir.
Panaptikon sonrası dönem olarak adlandırabileceğimiz (Ban –optikon) akışkan denetim’de ise performans testleri, takım çalışmaları vs yöntemleri ile yönetici elitin sorumlulukları ve işleri de işçi/köle sınıfın üzerine yüklenmiş oldu. Performans testleri ve verilen hedefleri gerçekleştirme adı altında işçilerin verimlilik artışı ve üretkenliği yöneticilerin sorumluluğundan alındı. Bir pazarlama elemanı artık ürünü verdiği yerin borcunu ödememesinden sorumlu kılındı. Böylece kölelerin sorumlu olmadıkları alanlarda işçilerin omuzlarına (taşeron) yüklenildi.
Bu bölümden bazı alıntılar yapmak istiyorum;
“Yirmi-otuz yıl önce, bizim beşeri bilimlerdeki hiçbir konuyu çözemediğimiz –yalnızca bunlardan sıkıldığımız- konusunda büyük psikolog Gordon Allport tarafından ikaz edildiğim için…”
“ Her şey zorlamadan cezp etme ve ayartmaya dönüşüyor; ayrıca, her konuda amaçlanan ve hoşnut olunan sonuçları elde etmek için gerekli olan başlıca rol patronlardan emrindekilere, danışmanlardan danışanlara, araştıranlardan araştırılanlara, yani kısacası yönetenlerden yönetilenlere devrediliyor.”
“…amaç altta yatan kişiliğin bütününü ve çalışanların tüm vakitlerini şirketin amaçları için kullanmaktır. Herkesin bildiği gibi maliyetli, hantal, kısıtlayıcı ve gereksiz yere zahmetli panaptikal önlemlerden çok daha elverişli ve çok daha karlı bir çözüm olarak görülmesi boşuna değildir. Haftada yedi gün 24 saat performans gözetimiyle beraber kölelik çalışanlar için tam tamına bir kendi-yap işine dönüşüyor. Panaptikonların inşası, işletilmesi ve hizmet vermesi patronlar için büyük bir yükümlülük olmaktan çıkarak, bütün iş sözleşmelerinde küçük harflerle yazılı birer malvarlığına dönüştü.
Özet olarak, akışkan denetim modern dünyanın çalışanlarına kişisel panaptikonlarını salyangozlar gibi sırtlarında taşımaya razı etmiş yapıdır.
Tüketici pazarlarının cazibesiyle büyülenmiş ve patronların sunulan işlerle beraber ortadan kaybolma özgürlüğü ile korkutulmuş astlar, Bentham/Foucalt çerçevesindeki gözetleme kulelerini gereksiz kılacak şekilde kendi kendilerinin bekçileri olmak üzere eğitilmişlerdir.”   
“Gözetim teknolojisi günümüzde iki karşıt stratejik amaca hizmet etmekte, iki cephede gelişmektedir: bir cephede hapsetmek (ya da çitin içine almak), diğerinde ise dışarıda bırakmak (ya da çitin dışında bırakmak”).   Günümüzde her gün daha çok insan hayatı boyunca başka hiçbir yeri görmeden kamplarda doğmakta ve ölmektedir. ……kısaca söylemek gerekirse bir mülteci kampının sakinlerinden olmak, insanlığın geri kalanının paylaştığı dünyadan dışlanmak demektir. …evsizler ve mülteciler sürgün koridorlarında sabitlenmektir…. Hepsi lüzumsuzdur. Hepsi de toplumun ıskartaları veya artıklarıdır. Kısacası onlar “”atık”tırlar. “Atık” tanımı gereği “fayda”nın karşıtıdır. …”atık” tek yaptığı şey mekanı kirletmektir. Ban-optikonun amacı atığın değerli ürünlerden ayrılması ve çöplüğe gönderilmek üzere işaretlenmesini garantiye almaktır.”
“Bu kişilerin duvarları kend kendilerine örmeleri ve duvarların içerisinde kendi iradeleriyle kalmaları bekleniyor. Cezanın yerine ödülün (veya ödül vaadinin) bir zamanlar polisiye tedbirlerle yerine getirilen fonksiyonların yerine cazibe ve baştan çıkarmanın, masraflı  ve muhalefete sebep olan polisliğin yerine arzuların tırmalanması ve bilinmesinin geçirilmesi ile gözetle kuleleri de özelleştirilmiş oldu.
3. Makale “Mesafe, Uzaklaşma ve Otomasyon;
“Modern akıl, insanların eğilim ve tercihlerindeki çeşitliliği ve farklılığı geçici ve sinir bozucu şeyler olarak gördü….. “
Bu tür bir düzen, netice de insanlık durumunun eksiksiz ve aksaksız bir kontrolünün önünü tıkayan “gereksiz” –başka bir deyişle işe yaramaz ve arzu edilmez-, mutsuzluğa, kafa karışıklığına ve rahatsızlığa yol açan her şeyin yok olması demekti. Yani kısacası, hoş görülebilir olanı zorunlu hale getirmek ve geri kalan her şeyi ortadan kaldırmak anlamına geliyordu…… Yine aynı sebeplerle modern çağ aynı zamanda bir yıkım çağı anlamına geliyordu. Mükemmeliyete ulaşma çabası aynı zamanda mükemmel bir tabloda yeri olmayan sayısız varlığın toptan yok edilmesi anlamına geliyordu. Yıkım tam da yaratımın özüydü. Kusurların yok edilmesi, mükemmeliyete giden yolda zorunlu olduğu kadar gerekli ve yeterli bir koşuldu.
“.. artık muazzam uzaklıklardan  (hem zamansal hem mekansal) o kadar büyük ki yüzyıllardır olduğu gibi hala “görüş alanında” ve “erişebilir durumda” olanlarla sınırlı olan etik tahayyülümüz  tarafından kapsanamıyor.”
“…hiç kimsenin sorumluluğu olarak adlandırıldı…
“Günter Anders “bir düğmeye bastığınızda öfkeden dişleriniz gıcırdamaz.. bir düğme yalnızca bir düğmedir.” Bir düğmeye basmak dondurma yapan mekanizmayı çalıştırsa da elektrik şebekesi  içindeki akımı başlatsa da Mahşerin atlılarını salıveriyor olsa da fark etmez. “Kıyameti başlatacak hareket diğer hareketlerden farklı olmayacak ve tıpkı diğer bütün hareketler gibi , rutin olarak yönlendirilen ve rutin olarak sıkılan bir operatör tarafından yapılacaktır.”
“Ayrıca zaten bildiğimiz gibi, sorumluluğu havada bırakmak “kayıtsızlaştırma”nın en yaygın ve etkili hilelerinden biridir.”
“Yakınlık samimiyet ve ahlakın diyarıdır. Uzaklıksa yabancılaşma ve yasaların.”

4. Makale Güven(siz)lik ve Gözetim;
“..Korkuları tek tek zapt etmeye çalışan moderniteden oldukça farklı olarak , akışkan modernite korkulara karşı mücadele etmenin ömür boyu süren bir iş olduğunu fark etti. (Bunun üzerinden bizi sürekli korkutmaya, güvenlik vaadiyle kendisine bağımlı kılmaya ve sürekli müşteri kılmaya başladı. Bunun insaniliği nasıl zedeleyeceğini umursamadan. -A. Hakan Çakıcı notu)
“Risk kategorileri oluşturulmaya başlandı…. Risk kategorilerinin bizi “kazara” kapsayacağı ya da daha doğrusu bizi katılımdan i, girişten ve haklardan ne zaman kısıtlayacağını bilmemize imkan yok.”
“Monahan örneklerinin bir çoğunu aldığı ABD’de “insanları birbirlerine bağlayanın “Ötekine duyulan korku” olduğunu söylüyor……..birincisi erzak depolayarak, alarm taktırarak ve sigorta yaptırarak yükü omuzlamak; ikincisi de işkence ve ev içi casuslukta dahil olmak üzere en uç önlemleri onaylamak.”
“…güvenlik düşmanlarından biri olarak işaretlenmemek için yapmamız gereken tek şey güvenlik düşmanlarını ihbar etmek, işaretlemek…”
“Bir yanda güvensizlikten bütün eski nesillerin korunduğundan daha iyi korunuyoruz; ama diğer yanda elektronik öncesi hiçbir kuşak güvensizlik duygusunu günlük bu tür bir parçası olarak yaşamamıştır.”
“İnsanlar, hiçbir zaman yatışmayan aşkınlık heveslerinin onları keşfetmeye yönlendirmesi ile zirveden aşağı bakarak bakir alanlar bulmak için tepeleri peş peşe tırmanıyorlar. Her tepenin ardında sona ulaşmayı umut ediyorlar. Ama buldukları şey başlangıç heyecanı oluyor. İki bin yıl önce olduğu gibi, bu gün de “görülen umut, umut değil. O halde umut edenin gördüğü nedir?” (Aziz Pavlus’tan Romalılara Mektup 8:24)”
“..insanca ve doğuştan gelen aşkınlık dürtüsünün merkezinde duran şey rahatlığa ve kolaylığa yönelimdir.” (Kur’an’dan bir ayet mi alıntılıyor ne? Ahmet H. Çakıcı)”
“…beklenmedik durumlarla ilgili kaygıların sona ermesi hayaline en çok yaklaşılan yer mezarlıktır. “Düzen”le ilgili sezginin tam anlamıyla ve en kapsamlı cisimleştiği yer burasıdır.”
“Her gerçekliği düzensiz ve ıslah gerektiriyormuş gibi yaşamamıza neden olan, düzene karşı dindirilemeyen susuzluğumuzdur. “
“Yenilikler ile huzur ve refahın sürmesini sağlama fikri, uzun süre kabul gören “huzur istiyorsan, adalet ara” anlayışını tam anlamıyla ters yüz etmiştir. Tevrat’ta adil olmak ve komşunu sevmek huzura (yani tamlığa , dürüstlüğe ve Tanrı, evren ve insanlar arasındaki doğru ilişkilere giden şalom’a (selama, İslam’a A.H.Ç notu) giden yoldur.
5. Makale “Tüketimcilik, Yeni Medya ve Toplumsal Sınıflandırma”;
“Danah Boynd’un belirttiği gibi, röntgenci ile aylak, sosyal medya aracılığı ile bir araya gelir.” (Teşhirci de ilave edilebilir. AHÇ Notu)
“..kişiselleştirme filtrelerinin, kendi düşüncelerimizle beynimizi yıkayan, alışıldık şeylere karşı arzumuzu tetikleyen ve bilinmeyenin karanlık ülkesinde gizlenen tehlikelere karşı duyarsızlaştıran bir tür görünmez otopropaganda olduğudur.”
“Gelişmiş bir mantıksal analizin mümkün kıldığı istatikçi ayrımcılık, ezen, soyutlayan, dışlayan ve temel olarak en tepedekilerle neredeyse geri kalan herkes arasındaki uçurumu büyüten dezavantajların birikmesine katkıda bulunur. Gözlemciler bu sistemlerin hedeflenen çevrimiçi pazarlamayı desteklemek için kullanımına odaklanma eğiliminde olsalar da bunların etki alanı çok daha geniştir.”
“Önceki pazarlama stratejisinin en pahalı kısmı, yani arzu uyandırma işi böylelikle pazarlama bütçesinden çıkarılarak müstakbel tüketicilerin sırtına yüklenecektir. Gözetim örneğinde olduğu gibi, malların pazarlanması da gittikçe daha çok kendin-yap işi haline dönüşüyor ve bunun sonucu olarak kölelik gittikçe daha gönüllü hale geliyor.”
“Aslında BİLE BİLE VE UTANMAZCA JISITLAYICI DAVRANAN PANAPTİKON TARZI GİRİŞİM, DAYANIŞMA bayrağı altında, yardımsever ikramcı, sosyal ve arkadaş canlısı sinoptikon kılığında gizleniyor.
                Tüm bu hedef tespitleri, elbette tamamen olgunlaşmış ve zenginleşmiş tüketiciler için gerekli. Bunu kusurlu ve miskin müşterilere yani –banoptikonun seçmek, yerini belirlemek ve temizlemek için tasarladığı- olağan şüphelilere uyarlanması düpedüz kaynak israfı olacaktır.”
“…kitlelerin muazzam işbirliğine gelince, bunu en azından işin başında “görülme sevdası”na bağlayacağım.”
“…internet öncesinde olduğu gibi hatta belki de daha da yoğun olan dürtü, renkli ve ve cazibeli görüntüler pazarının ortasında terk ve ihmal edilmişlik, görünmez olmaya zorlanmışlık duygusudur. Le Monde’un dediği gibi “donuk bir hiddet ile dargın bir çaresizlik arasında gidip gelen duygular” ortaya çıkıyor.”
6. Makale “Gözetime Etik Bir Bakış”;
“Panaptikonun alet çantasında ödül değil yalnızca ceza vardı. Panaptikon tipi gözetim, b,r arzı kabul ettirmenin yolunun seçim şansını ortadan kaldırmak olduğunu varsayar. Piyasanın düzenlediği gözetimde ise arzların talep yoluyla  netleştirilmesinin en sağlam yolunun seçimlerin manipülasyonu olduğu varsayılır. (Zorlama değil, ayartma) Manipüle edilenin gönüllü hatta hevesli işbirliği, tüketici piyasalarının sinoptikonları tarafından harekete geçirilen en önemli kaynaktır.”
“Başka bir insana, piyasa mallarının rengine, büyüklüğüne veya arzulanan bir niteliğe göre seçilmesi gibi davranılması, kayıtsızlaştırmanın en yıkıcı doruk noktasıdır.”
“..yazılımlar ve istatistiki teknikler aracılığı ile sınıfsızlaştırma yapan cisimsizleştirilmiş bilgidir.” (İstatistikler ya da yazılımlar vasıtası ile tespit edilmiş kurbanlar ister amaç buluşma ister öldürme olsun bizi kurbana karşı sorumsuz bir noktaya götürüyor. AHÇ notu)
Bu gözetleme Mezmurlar’da 139:10 da bahsedilen “Orada bile senin elin yol gösterir bana, sağ elin tutar beni.” Tarzındaki bir ebeveynin veya bir dostun sevgi dolu himaye ve merhamet gözlemesi değildir.
“Aydınlanmanın ikiz ilkelerinin o kadar bilinmeyen ancak onlar kadar önemli yönü, ayak takımının “sıradan halk”ın ahlaki açıdan cahil ve yetersiz oldukları varsayımıdır. Rousseau’nun belirttiği gibi (biraz da dobra biçimde) halk özgür olmaya zorlanmalıdır…. Ahlaki bir savaşın belirsiz ahlaki dürtülere göre değil, insanların itaatine veya itaatine dayandırılması gerekir……………kendilerini samimiyetle ahlakın failleri, destekleyicileri ve yürütücü kuvvetleri olarak görebiliyorlardı.Diğer bütün girişim ve adımlarla birlikte, ahlakı temellendirme meselesi de idarecilerin görevi ve ayrıcalığıydı.”
“… Yöneticilerin delice ve diktatörce  etik tutkularını artık geride bıraktık. Bunları “iki numaralı yönetimsel devrim” sonucunda terk ettik; zira yöneticiler kontrol ve hakimiyet için çok daha iyi bir çözüm (daha ucuz, daha külfetsiz, daha kıvrak ve kar potansiyeli yüksek) buldular: İdari görevleri işleyişin en alt ucundakilere vererek, bu işleri yönetilenlerin eline bırakmak, alacak verecek, yükümlülükler-mallar, masraflar-kazançlar konusunu onlara devretmek.
7. Makale “Faillik ve Umut”
“Umutlarımıza gelince; umut, insanlığımızı kaybetmeden kaybedemeyeceğimiz bir insan özelliğidir.” (Şeytan ismi umudu kalmamış anlamına gelmiyor muydu? AHÇ notu.)
“Ahlaklı olmak hakkında çok şey söylenebilir belki ama kolay ve rahat bir hayat için uygun bir çözüm olduğu söylenemez.”
“Genellikle ahlak (neredeyse tüm modern etik felsefecilerinin öğretilerinin aksine) bağlayıcı ve hemen hemen evrensel olarak kabul edilen ve normlara uymakta değil, direnene yüksek bedellere mal olan sağlam direnişte yatar. “
“Kötü cevapları reddedelim derken, iyi soruları unuttuk. İyi soruları yeniden masaya yatırmak istiyorum.”
                “..Biz ölürüz. Öldükten sonra yaşamayız. Ama yaşıyorsak bile benim bu konuda bir bilgim yok veya bunu kanıtlayabilecek hiçbir kanıtım ya da argümanım yok; ama sorumlu olduğumuz şeylerden ötürü diğer insanlarda yaşamaya devam ederiz…”
“Yeni Ahit’in bize şimdiyi sanki gelecekteki şalom(selam), barış ve huzur sanki çoktan gelmiş gibi yaşamamızı öğütlediği.  Şu an yaşadığımız hayat ibadete, ötekinin karşısında kendimizi bulmaya, kılıçları saban dönüştürmeye, ötekileştirilenlerin –kategorik şüphelilerin- sesinin duyulması için sonuçlardan korkmadan mücadele etmeye adanmış bir hayat.”
“Şimdiyi sanki gelecekteki şalom(selam/İslam) çoktan gelmiş gibi yaşamak mesajını azizler aldı, sindirdi ve hayatlarına yansıttı. Onları azizler diye adlandırmamızın sebebi de bu. Ancak ne yazık ki hepimiz aziz değiliz ve olamayız. Yine de azizler olmasaydı biz de insan olmazdık…. Onlar bize yol gösterirler.  (Onlar yolun kendisidirler.) Yolun yürünebileceğini bize kanıtlarlar….”

Akışkan Gözetim – Zygmunt Bauman & David Lyon kitabından özetleyen Ahmet H. Çakıcı    
   




Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder