HAKK – 5 – Aklın Efendisi.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 5 Oca 2016 0 yorum
Önceki yazı;

[i]İnsan Hakka tabi olmalı, yoksa Allah kişiyi kendine tapmaya mahkum eder. Diyor Yeşil Efendi.

Başka yol yok! Ya HAKK’a, ya kendine tapar insan. Ama kişinin kendine tapması, önce kendine sonra topluma felakettir.


Üstad Hasan Aycın
Kendine felakettir; çünkü nefs, berbat bir efendidir. Şehvet ya da Tanrılaşma Temayülü kılığındaki nefsin açlığı, insanın doyurulabileceği açlıklardan değildir.  Yeryüzünün tüm servetini verseniz gözlerini gökyüzüne diker, tüm kadınlarını verseniz, erkeklerini, hatta çocuklarını ister. Hazreti Resule atfedilen meşhur kelimede; “Ona bir vadi dolusu altın verseniz, nerede ikincisi diye şikayet eder.”[ii] Der. Bütün gününüzü, bütün ömrünüzü uğruna harcasanız da memnun olmaz, kıymet bilmez, takdir etmez, nankör ve BENcildir. 

Üstelik mahkumiyettir; ondan kaçamazsınız. Canım sıkılıyor, keyfim yok, bunalımdayım, beni eğlendir, oyala, yeni bir şeyler yap diyerek sürekli ama sürekli istemeye devam eder. Hiç susmaz, ara vermez.  Öyle ki insan; onu duymamak, susturmak için depresyon haplarına, alkole, Tv’ye vs sığınıp kendini uyuşturmak zorunda kalır.

Topluma felakettir: çünkü insanlar ancak, ortak değerler etrafında bir araya gelebilirler. HAKK, her kutsalın, her kıymetin üzerine çıkıp, ortak değer olduğunda insanları bir araya getirebilir, tevhid edilebilir.

İnsanlar HaKK’ı bırakıp kendilerine tapmaya başlayınca bir araya gelemezler. Tevhid parçalanır. Elde kalan tek kutsal “menfaat” olur. Diğer kutsallar aklın saldırısı altında silinir. Kavga başlar. Çünkü herkesin tapınılmaya kendini layık görmesi (kendi menfaatini her şeyin üstünde tutması) Tanrılaşş BENliklerin yani menfaatlerin çarpışmasını getirir. Herkes "kıymetinin bir gün fark edileceği umuduyla" kalabalığın içinde menfaatiyle bir başına kalır.

Herkesin kendi menfaatine/aklına/fikrine tapıp kalabalıklar içinde yalnızlığa sürüklenmesinin anlamı; toplumun parçalanması, uzun süreli beraberliklerin, birliklerin kurulamamasıdır. Toplum parçalandığında güçlülerin mazlumlara zulmetmesini engelleyecek engel de kalmaz.

Alain Touraine, “Modernizm ve akılcılık parçalayıcıdır: girdiği her yeri bireylere böler. Bireylere bölünen toplumlar sermaye, güç ve iktidar karşısında bir araya gelip direnemeyecekleri için çaresizdirler. Korkutulmuş Birey, her ne kadar bağırıp çağırsa da en itaatkar olandır. Bu nedenle tarihte, işçilerin/kölelerin bu kadar çok çalışıp pastadan bu kadar az pay aldığı ve bu kadar itaatkar olduğu bir dönem olmamıştır.” Der.

Tarihin hiç bir döneminde insanlık bu kadar zenginleşmedi.
Ama tarihin hiç bir döneminde zenginlerle fakirler arasındaki uçurum da bu kadar büyük olmadı. Tarihin hiç bir döneminde fakirler bu kadar çok çalı
şmadı, hayatları bu kadar kontrol edilmedi, takip edilmedi, kayda alınmadı. Böylesi kitlesel katliamlara uğramadı.

Dünyanın en zengin 26 kişisinin varlığı, 3,5 milyar insanın toplam varlığından fazla. 3,5 milyar insanın varlığını 26 kişiye verince, o 3,5 milyar insanın birbirlerini yemekten başka çareleri kalmadı.

Sermayeye, erkek i
şçiler yetmedi. Kadınları da yuvalarından koparıp işçi edindi. Şimdi gözlerini çocuklara dikti. Hükümetlere çocuk işçi sayısının artırılması için baskı kuruyor. Fakirlerin buna direnebilecek gücü de yok.

HAKK’ta tevhid edemeyen toplumlar, güçlü zalimlerin karşısında çaresiz ve perişan oluyorlar. Toplum aklına tapındıkça paramparça oluyor, cem olamıyor, cemaat olamıyor, bir liderin etrafında toplanamıyor, lidere sahip çıkamıyor, güçlülerin yumrukları altında boyun büküp itaate mecbur kalıyor.  


Akla iyi bir efendi lazım.


Eskiler Aklı, “Nefsin galatlarını[iii] tashih eden kuvve."[iv] diye tarif etmi
şler. Nefsin şerli, belaya sokan, yoldan çıkaran isteklerini düzelten, kişiyi HAKK yola sevk eden kuvvenin ismine AKIL denir.

Daha önceki yazılarda daha ayrıntılı anlatmı
ştık, müsaadenizle kısaca özet geçip devam edeyim. 

Nefs, kötü de
ğildir. AHMAKtır. Hikmeti yoktur, ileriyi göremez. Şehvetini, hemen anında tatmin etmek ister. İstediğinin bedelinin ne olacağını, sonunun nereye varacağını hesap edemez. Bu görev AKIL’ın görevidir. Mesela, derslerine çalışmanın kendi menfaatine olduğunu bütün öğrenciler bilir. Ama birçoğu şehvetlerinin tv, sosyal medya veya oyun çağrısından kendini alamaz. Çünkü mesele bilmek meselesi değil, kendine güç yetirme meselesidir. İşte bu, kişinin kendi ile baş edebilme gücüne Akıl denir.

Kendisi ile baş edemeyip şehvetinin peşinde başını belaya sokana “akılsız” deriz. Deli demeyiz. Aklını kullanamıyor deriz. Zekidir ama aklı yoktur.

İnsanın katmanlarının ilki çamur kalıptır ki; insanın eşya boyutudur. İkinci katman; çamur kalıba giydirilen ilk gömlek NEFStir ki; insanın hayvaniliği, yabaniliği, terbiye edilmemiş boyutudur. Üçüncü katman ise Aziz Allah’ın ruh-u menfuh denilen kendisinden insana üflediği ruhtur. Aziz Allah’ın ruhunu sırtına geçirip terbiye olup, insaniyet kazanana  İNSAN denir. Bu ruh Aziz Allah’ın insandaki imzasıdır.[v] Şeytan insanda bu imzayı silmeye çalışır. Ya da çalar.

İnsanda kıymetli olan tek şey; işte Allah'tan üflenen bu ruhtur. Bununla Eşref-i mahlukat olur. Bu ruh olmadığında insan ikinci katmana dönüp yabanileşir ve hayvandan farkı kalmaz. İşte akıl, bu ruhun bir unsurudur.

O halde Aklın efendisi onu insana üfleyen Aziz Allah(cc) olmalıdır. Eğer Akıl, efendisinin emrine verilmez de; BEN'in ya da nefsin emrine verilirse insanoğlunun felaketine sebep olur.

Mesela bir holding sahibi, aklını nefsinin emrine vermişse, nefs hayvaniyattan olduğu için biriktirmek isteyecek, eğer vermek zorundaysa, verebileceğinin en azını, en değersizi verecektir. Nefsin emrine verilmiş akıl, nefsin; “Biriktir, yığ, kimseye bir şey kaptırma.” emrini yerine getirebilmek için çalışmaya, planlar, projeler yapmaya, tedbir almaya başlayacaktır. Yani akıl fakirlerden alıp zengine vermekte silah olarak kullanılacaktır. Zulmün aracısına dönüşecektir.

Alain Touraine’in bahsettiği, “Modernizmin çıkmazlarından biri de; her gün sermayenin elindeki servet artarken, işçilere ancak ertesi gün işe gelmelerine yetecek kadar kaynak ayırmaları sorununun aşılamamasıdır.” meselesi de budur. Çünkü Modernist  Dünya aklı kendisinden çok daha aşağı düzeyde olan Nefsin hizmetine vererek O’nu aşağılık bir işin memuru olarak tanımlamıştır. Nefsin, hayvaniyatın, kişisel menfaatin tatmini.

Eğer Akıl, asıl sahibinin yani Aziz Allah’ın emr-i altında olsa idi; o sermaye sahibine, “Zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı vardır. Bunun tedbirini al.” Emrini verecek ve akıl, bu emri yerine getirmek üzerine tedbir alacaktı. Yani insaniyete, HAKK’a hizmete memur edilecekti.

Akıl, HAKK’ın emrinde olursa insanlığa huzur getirebilir. Akıl, HAKK’ın emrinden alınıp Nefsin emrine verilirse cedel başlar. Kimin aklı galip gelecek kavgası içinde “hayat bir mücadeleden ibaret” olur. Cedel’in, kavganın, bitmez yarışın hayat diye tanımlandığı yerde sükunet, sekine, huzur ihtimali yoktur.

Sözü yine Touraine’ye yine bırakalım:  “Şimdi çok ciddi bir soru ile karşı karşıyayız. Acaba insanlık doğayla olan ittifakını yıkıp, dinin ve geleneğin baskısından kurtulup, kaderinin efendisi olduğunu düşünmesi yeniden yabanileşmesi midir?”

Modernist Batının HAKK’ın elinden aklı alıp, nefsin emrine vererek insanlığı getirdiği yer medeniyet öncesinin yabaniliği, hayvaniliği midir? 

Tanrının olmadığı, tek kutsalın menfaat olduğu, güçlünün güçsüzü yediği, hayatın mücadele diye tanımlandığı, ailenin yıkıldığı, serbest cinsellik ve çıplaklığın normal sayıldığı hal’in ismi nedir?

Gömleğini (İnsaniyeti) çaldırıp nefsi ile ortada kalanın insanlığı kalmış mıdır?

Akıl, nefsin eline düşünce, insaniyeti öldürüyor.
HAKK gizleniyor.
                                                                                   Ahmet H. Çakıcı
                                                                 Cemaziyelevvel, 1438



[i] Bu kitapta sıklıkla Şemseddin Yeşil Efendi’nin sohbetlerinden ve Alain Touraine’nin Modernliğin Eleştirisi eserinden alıntı yapılmıştır.
[ii] Müslim, Zekat, 117
[iii] Galat : Hata, yanlış.
[iv] Şemseddin Yeşil
[v] Şemseddin Yeşil




Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder